Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam Kitabından Etkileyici Alıntılar

Yazıyor
5 min readSep 23, 2024

--

Yusuf Atılgan, 1921 yılında doğmuş ve 1989 yılında hayata veda etmiş, Türk edebiyatının önemli yazarlarından biridir. Özellikle bireyin içsel çatışmalarını ve topluma yabancılaşmasını işleyen eserleriyle bilinen Atılgan, 1959 yılında yayımlanan Aylak Adam romanında da bu temalara yoğun bir şekilde yer vermiştir. Bu yazıda, modern bireyin yalnızlık ve aidiyet arayışını merkeze alan romanın konusu ele alınmış ve kitapta yer alan önemli alıntılarla birlikte eserin derinliklerine inilmiştir.

Aylak Adam’ın Konusu Nedir?

Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam kitabı, Türk edebiyatının ilk modernist romanlarından biri olup, modern bireyin yalnızlık ve aidiyet arayışını derinlemesine işleyen bir romandır. Kitap, dört bölümden oluşur: kış, ilkbahar, yaz ve güz. Her mevsimde, ana karakter Aylak Adam’ın hayatının farklı bir dönemi anlatılır; bu bölümler aracılığıyla karakterin içsel yolculuğunu daha yakından takip ederiz.

Başkahraman, C., hayatı sorgulayan, toplumun dayattığı kurallara ve alışkanlıklara ayak uyduramayan bir adamdır. “Aylak” olarak nitelendirilen bu karakter, sürekli bir arayış içerisindedir; ancak aradığı şey ne bir iş, ne de maddi bir başarıdır. C.'nin ismi kitap boyunca doğrudan verilmez, yalnızca ilerleyen sayfalarda "C." olarak karşımıza çıkar. Bu da karakterin soyutlanmışlığını ve kimlik arayışını daha da derinleştirir.

İstanbul’un sokaklarında başıboş dolaşırken, içsel dünyasında derin çatışmalar yaşayan C., kendini ve çevresini anlamaya çalışır. Geçmişine dönüp baktığında kaybolmuşluğu, gelecek içinse belirsizliği hisseder. Kitap boyunca yalnızca anlamlı bir ilişki ve samimiyet arar; ancak her seferinde hayal kırıklığına uğrar. Toplumun normlarına uymayan C., yabancılaşmanın ve yalnızlığın kaçınılmaz sonuçlarını yaşar.

Aylak Adam, bireysel özgürlüğün ve kimlik arayışının içsel bir yolculuğuna odaklanırken, aynı zamanda insanın modern dünyadaki boşluğunu ve yalnızlığını da güçlü bir şekilde dile getirir. Atılgan’ın sade ve içe dönük anlatımı, okuyucuyu karakterin ruhsal derinliklerine çeker ve onları da bu arayışa ortak eder.

Aylak Adam Kitabından Alıntılar

Bölüm 1: Kış

"İki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bır dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu. "Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu, asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar." Saatine baktı: Dört buçuğa beş vardı. "Eve gidip okusam." Durağa yürüdü. "Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. İyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar..." Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. "Ne adamlar be. Güldüysem güldüm, size ne?" Duramadı orda, yürüdü. Eve gitmeyecek. İçindeki 'sinemadan çıkmış kişi’yi öldürdüler. Sağ kalan sıkıntılı, kızgın. Hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek? Kim demiş?" (Sayfa 24)

"Dalgın olduk mu gerçek benliğimizle davranıyoruz. Ben de öteki nazı dişler gibi miyim?" (Sayfa 42)

"Bugünkü benim son aldanışım olmayacak. İnsanlara güveniyorum." (Sayfa 45)

"Neden ben de sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen? Bir ben miyim yalnız?" (Sayfa 49)

"Kim bilir, iç sıkıntısı olmasa, belki insanlar işe gitmeyi unuturlardı. 'İş avutur,' derdi babası. O böyle avuntu istemiyordu. Bir örnek yazılar yazmak, bir örnek dersler vermek, bir örnek çekiç sallamaktı onların iş dedikleri. Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak!" (Sayfa 52)

Bölüm 2: İlkyaz

"Her şeyi birden görmeye kalkarsak hiçbir şey göremeyiz." (Sayfa 65)

"Haydi uzat ellerini, somuttuğum zamanlar yaptığın gibi, yanaklarımı tutup ger de güleyim." (Sayfa 70)

"Bütün bu "siz"ler, "iz"ler, "uz"lardan sıkılırım ben. Yapmacık, fazlalık gibi gelirler bana. İkinci konuşmamda 'sen' diyemeyeceğim biriyle bir daha konuşmam. Ne dersin(iz)?" (Sayfa 76)

"Benim ona tutunabilmem için onun benden başka bir dayanağı olmamalı." (Sayfa 93)

"- Neden bu kadar kötümsersin?

- Sen neden değilsin? Çevrene bakmıyor musun? En mutlu görünenlerine bile? Bütün bunlar üç oda, bir mutfak, iki çocuk düşü ile başlıyor. Sonra? Haydı bayanlar, baylar! Bu fırsatı kaçırmayın. Siz de girin, six de görün. Üç perdelik dram. Birinci kısım: Dağlar dümdüz. İkinci kısım: Ne çok tepe! Üçüncü kısım: Ova batak." (Sayfa 95)

"Acelem yok benim biliyorsun. Bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğretecem." (Sayfa 95)

"İnsan geçmiş bir olayı kafasından kazıyıp attığını sanıyor. Değil. Tortuya benzer bir kalıntı var." (Sayfa 97)

"Yapamıyorum, dedi. Olmuyor. Oysa seni seviyorum, biliyorum. Ama yapamıyorum. Neden, neden olmuyor?

‘Çünkü yardım etmiyorum sana,’ diyecekti, demedi. ‘Soyunurken, babanın duyunca, nasıl şaşıracağını, başkalarının neler diyeceğini düşündün. Şimdi seni kucaklayıp yatağa yıksam, öpe okşaya etini kışkırtsam, kulağına benden duymak istediklerini söyleyip seni kandırsam her şeyi yeniden unutursun. İstemiyorum böylesini. Yarım bardak şarap içirdim diye nasıl içimi yedim görmedin mi? Bu mavi boşlukta etimiz bile sonuna dek sevişemiyor. Çünkü bu ses geçmez, ışık sızmaz odada bile başkaları bizimle birlik. Ama bir gün babanı, başkalarını kovup geleceksin. O zaman keskin ışıkta soyunup açık pencerede sevişeceğiz. Acelem yok benim biliyorsun.’" (Sayfa 107)

Bölüm 3: Yaz

"Belki bütün sıkıntılarının sebebi bu. Belki paranın kendisi değil de sayısı önemlidir." (Sayfa 125)

"Onları oldukları yerde bıraksana! Günde bir buçuk saatimizi yanlarında harcadığımız yetmiyormuş gibi bir de kafamızda mı gezdireceğiz?" (Sayfa 135)

"Sevişen iki insanda bile bir anda aynı duygular olmuyor. Önemli bu, unutmamalı. İki kişilik toplumlarda önemli sorunlar! Bir deneme başlığı olabilir. Biri çıkıp yazsa... Ben? Yapamam, yaşamak varken. Ben ya ararım ya da yaşarım. Aynı anda ortak duygular ancak iki etin birbirine dokunmasıyla başlıyor." (Sayfa 139)

"Bu kadar rahatlık beni korkutuyor. Hiç olmazsa birkaç gün sürecek bir hastalığa tutulsam!" (Sayfa 142)

"Arkadaşlarla anlaşamıyordum. İnsanların kaçınılmaz ikiyüzlülüğünü görüyordum. Bir gazozluk dostlar!" (Sayfa 152)

"İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları ‘kişi’yi anlatırlar." (Sayfa 154)

"Bu yaz hiçbir ressam benim kadar mavi boya harcamamıştır." (Sayfa 157)

"Bir gün beni bırakacak. İlk seferki gibi habersiz, birden kaybolacak." (Sayfa 158)

"Onun beni bırakıp gitmesini beklemekle eskiden bana gelmesini beklemenin üzgünlükleri arasında hiçbir ayrılık yok." (Sayfa 158)

"Rakı içerek kurtulmak istediği neydi? Yoksa baştan beri ikimiz de sevişmece oyunu mu oynuyorduk? Gerçek olan içimdeki bu boşluk mu? Değil! Bir şey var, ama eksile eksile var." (Sayfa 159)

"Ona 'ötekiler yok; ikimiz varız' diye bağırdığımda bile ötekiler gibiydim." (Sayfa 163)

Bölüm 4: Güz

"- Ben çoğu geceler içiyorum, dedi. Şakağımdaki ağrıyı duymamak için, iştah açmak için falan diyorum ama değil, biliyorum. Bir çeşit umutsuzluktan kurtulmak için içiyorum. Belki kendi kendimden. İki çeşit içen vardır. Biri, benim gibi, kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer. Bir de şu çevrendekilere bak. Bunlar neden içiyorlar? Toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için. Çekinmeden bağırmak, yüksek sesle gülmek için. Dışarda bağırmak, kahkaha atmak yasaktır. Sokakta hiç gülmemek için burda gülerler. Böylesi az içer. Ya ben? İçiyorum da kurtulabiliyor muyum? Belki yalnız baş ağrısından...
- Ya içmediğin zamanlar?
- O zaman ararım.
- Hep arayacaksın sen. Ya resim, ya kitap...
- Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı.
- Anlamadım.
- Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Tramvaylardaki tutamaklar gibi. Uzanır tutunurlar. Kimi zenginliğine tutunur, kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Çocuklarına tutunanlar vardır. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez." (Sayfa 183)

Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam kitabı, her sayfasında derin anlamlar barındıran birçok unutulmaz alıntıyla doludur. Bu seçkilerin okuma yolculuğunuza katkı sağlaması dileğiyle…

Kaynak: Atılgan, Yusuf. Aylak Adam. İstanbul: Can Yayınları, 2024.

--

--

Yazıyor

'Sağ ve esen kaldıkça, düzyazı türüne karşı güçlü duygular besleyeceğim...' Neden Yazıyorum/George Orwell 📚✍️